DEVLETIN KIRI, HAYATıN PASı!

Kirli devlet ülkesinin milyonlarca kendi halinde insanı var. Milyonlarca yoksulu, yoksunu. Milyonlarca çocuğu var, umut ve gelecek önlerinden çalınmış. Ve milyonlarca "mutedil"i yanında yüzlerce, binlerce çıldıranı var

T24'te Gökçer Tahincioğlu'nun eski ve önemli Emniyet müdürlerinden Hanefi Avcı ile söyleşisini okudunuz mu?

Bir tatil gününü belki zehir etmek istemezsiniz, fakat "zehirli devlet"i anlatıyor. Aklınızda bulunsun!

Avcı "içinden bildiği" devleti, devletin cemaatlerle ve mafya ile ilişkisini, temkinli bir dille de olsa anlatıyor.

Ne anlıyoruz?

Kirliydi, yine kirli!

Şu cümle bile yeter: "İktidar, sokağa ait bir grup her zaman yanında olsun istiyor."

Kulağını çınlatmış olmayayım, misal Mehmet Ağar "devlette devamlılık"ı temsil eder.

12 Eylül ve Evren Cuntasının iktidarından Özal iktidarına, oradan Demirel ama esas Tansu Çiller DYP'sine, emekliliğinde de AKP iktidarında hep Mehmet hep Ağar!

Belki "devletten beklentiniz" yol, su, elektrik; belki asgari ücret ya da emekli maaşı, tabii ki sadece güvence değil, güvenlik, belki eğitim-öğretim, belki dünya politikasına dair onurlu bir şeyler vesaire.

Fakat siz beklerken, devleti yönetenlerin "menfaat kankaları" var. Bunların bir kısmı iş dünyası kılığında, devlet, yani iktidar desteğiyle palazlanan, kanlanan, arsızlaşan, sık sık fiilen hırsızlaşan, kamu kaynaklarını, yani halkın hakkını, ister para, ister tabiat, ister kıyılar olsun, yontan, yutanlar.

Bir de Avcı'nın belirttiği tarikatlar, cemaatler, yeraltı dünyası var.

Sizi "beklenti" içinde tutanların bir kısmı, "sokak"ta itiraz eden insanlardan çoğunluğu sessiz hayvanlara kadar "toplayanlar" tecrübeli polis şefine göre "sokağa ait birileri"yle içli dışlı, sıkı fıkı, etle tırnak olabiliyor.

Bu elbette son çeyrek asrın yarattığı bir durum değil. Ama çeyrek asır da, bir yandan anti-demokratik adımlarını koyulaştırırken bir yandan da kire kir katıvermiş!

"Zafer Bayramı" kutluyorsunuz; tabii ki çok önemli tarih. Ama "muzaffer" değilsiniz. Yenilgiden yenilgiye sürüklenmişsiniz. Ülkeniz bağımsız, evet. "Yabancı çizmelerin işgali" altında değil, evet. Ama bağımsız ülkenin halkının özgürlük sorunu ciddi. Ama "işgal altında olmayan ülke"nin ormanları, kıyıları, kentleri işgal altında!

"Zafer Bayramı"nın mirasçısı ordu, darbeci komuta kademeleriyle, önce 10 senede bir yapılan darbeler, sonra onları izleyen askeri müdahalelerle ülkenin ufkunu karartmış; "sokakta birileri"ni bu ülkenin kanına kan katmacasına kullanmış.

Bir ülke düşünün; 30 Ağustos'ta "düşmanlara karşı Zafer Bayramı" kutluyor; 45 gün önce ise "ordunun orduyla, polisin polisle mini iç savaşı"na dair "bayram" kutlamış!

Yazık, ama öyle. Tarih var, bir de talih!

Kirli devlet ülkesinin milyonlarca kendi halinde insanı var. Milyonlarca yoksulu, yoksunu. Milyonlarca çocuğu var, umut ve gelecek önlerinden çalınmış.

Ve milyonlarca "mutedil"i yanında yüzlerce, binlerce çıldıranı var. "Bayram" kutluyorsun, "yedi düvele karşı zafer"in yıldönümünde.

O sırada İzmir'de bir balkonda rastgele ateş açan 26 yaşında biri kendini öldürüyor sonunda. O sırada Didim'de kıdemli belediye çalışanı, 49 yaşındaki engelli kadın, bir çocuk annesi, "mobing"e uğradığı gerekçesiyle üçüncü kattan atıyor kendini. O sırada İzmir'de bir baba, karısı barışmayınca, dört kız çocuğunu, sabah aldığı börekle, piknik diye zeytinliğe götürüp kurşuna diziyor. Sonra intihar! En büyüğü 14, 2 yaşındaki en küçüğünün cesedi bile emzikli. Diğerleri 11 ve 4 yaşında. Annenin dileği, "En büyük, Mira ortalarına gömülsün, kardeşlerini korusun!" Baba? İntihar! O sırada Akhisar'da yine bir baba 10 yaşındaki kızını iple boğup intihar ediyor. Habere korkarak ilişen fotoğrafta baba kızını şefkatle kucaklamış. Fotoğraf ne bilsin ki bir gün… O sırada Bursa'da anne baba kavgasına, evlerinin balkonunda hem de, dalan bir genç, babasını bıçakla ve döverek öldürüyor, annesini ağır yaralıyor. Geride kalan kardeşler "koruma" altına alınıyor. "Koruma" ne çarpıcı, ne kadar geç bir kelime değil mi!

"Çocuklar" ah çocuklar! Ya kurbanlar ya katiller, "Aileyi koruma" diyerek kendi despotizmlerinin ateşine körük tutanların ülkesinde kimi"aile" böyle işte!

Ruhların yenilgisi, hayatın pası, en şiddetli biçimde çocukların, ana babaların, kadınların üstüne yürüyor. Geride onlarca kanlı aile!

Buyrun "bayram" günü bir baba daha. Yok, az öncekiler gibi değil:

"Borçlarımı ödeyemiyorum. Ailemin, çocuğumun suratına bakamıyorum. Ailemi alıp bir yere gezmeye gidemiyorum. Oğluma son kez sarıldım. 'Seni seviyorum' dedim. Başka çarem kalmadı. İyi ki varsınız, iyi ki ailem oldunuz. Artık gidiyorum. Elveda."

Bu kadar: Elveda!

"Cennet" ülkede cinnet aileleri! Kirli devlet ülkesinde paslanan, kanlanan hayatlar!

Not: İzninizle, salı günü bu sütunda yazım olmayacak. Sonra yine devam.

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

]]>

2024-08-30T20:46:39Z dg43tfdfdgfd