FULYA SOYBAş HIZBULLAH- İSRAIL GERGINLIğI: BIR TEMMUZ SAVAşı DAHA YOLDA Mı?

Fulya Soybaş

LÜBNAN-İsrail sınırında son dönemde yükselen tansiyon, geniş çaplı bir savaşı tetikleme potansiyeli sebebiyle uluslararası endişeleri de zirveye taşıdı. Peki, her iki tarafın da karşılıklı savurduğu tehditlerin gerçeğe dönüşme ihtimali ne? Lübnan- İsrail hattında 2006 temmuzundakine benzer topyekûn bir savaş yolda mı? İşte yanıtı.

İSRAİL İÇİN HİZBULLAH TEHDİDİ NE ANLAMA GELİYOR

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısı Doç. Dr. Murat Aslan’a göre İsrail için Gazze ve Lübnan iki ayrı cephe: “İsrail, Lübnan ve Batı Şeria’da ufak basınçlarla bir gerginlik yaratsa da önceliği Gazze’ye, en yakın tehdit olarak algıladığı Hamas’a verdi. Şu an Gazze’de durumun kontrol altına alındığı ve Refah’a girilmesi halinde ise ABD’nin desteğini alamayacaklarını düşünen bir İsrail siyaseti var. Dolayısıyla İsrail, Gazze’yi ikinci, Lübnan’ı birinci plana alma niyeti içinde. İsrail cephesinden bakarsak bu, askeri gereklilikler bakımından, anlaşılabilir bir durum” diyor.

KARA SAVAŞINDA HİZBULLAH’IN ELİ GÜÇLÜ

Neden? Yanıtı şu: “Çünkü İsrail açısından Hizbullah’ın durdurulması önemli bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumda. İsrail ile Lübnan arasında kara hudut hattı üzerinde ciddi anlaşmazlıklar var. 2022’de şu an ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı olan Amos Hochstein’ın arabuluculuğu ile Lübnan- İsrail arasında deniz yetki alanları sınırlandırıldı. Ancak kara sınırları hala sorunlu. Dolayısıyla İsrail öncelikle kara hududunu, yerleşim ve su kaynakları bakımından, düzeltme- düzenleme peşinde. Dolayısıyla kamuoyunu yatıştırmak ve kuzey kesimindeki çaresizliğinin üstünü örtmek için Lübnan’a dar kapsamlı bir operasyon yapabilir. Bu durumda, kendisini askeri kapasite bakımından oldukça geliştirmiş bir Hizbullah ile kara savaşı yürütmenin maliyeti yüksek olacaktır.

NETANYAHU İÇ SİYASETE DE OYNUYOR

“Ve son olarak İsrail zihniyetinde, geçmiş tecrübelerle sabit ki ‘Hizbullah=İran.’ Bölgede gerginlik olduğunda Hizbullah’ın her an İran üzerinden İsrail’e tepki koyabileceği çekincesi var. İsrail bunu engellemek istiyor. Dolayısıyla Hochstein ya da başka bir arabulucu ile İsrail- Hizbullah arasında siyasi bir çözüm bulunamazsa çatışma beklentisi yükselir. Öte yandan olası çatışmanın İsrail iç politikasına yansımaları da olacaktır. Olası bir çatışma, içeride gücünü konsolide etmek isteyen Netanyahu’nun gerilimden faydalanarak görevde kalmasını sağlayabilir.

HİZBULLAH İÇİN İSRAİL TEHDİDİ NE ANLAMA GELİYOR

Şimdi gelelim Hizbullah cephesine... “Bu bir İsrail- Hizbullah mı yoksa İsrail- Lübnan çatışması mı?” diye soruyor Doç. Dr. Aslan: “Kilit, bu noktada açılır” diyor, şöyle devam ediyor: “Bence bu bir İsrail- Hizbullah çatışması. Öncelikle 2006’ya gidelim, temmuzda başlayan ve 34 gün süren İsrail-Hizbullah savaşına. Bu, Hizbullah’ın İsrail karşısında dünyayı şaşırttığı önemli bir savaştı. Hizbullah’ın birçok İsrail kentini vurabilecek kapasiteye ve istihbarata sahip olduğu ortaya çıktı. Bu başarı Hizbullah’ın Arap coğrafyasındaki popülaritesini artırsa da ülke içinde ‘Lübnan’ı felakete sürüklediği’ gerekçesiyle bir ayrılık başlattı. Ki şu anda da Lübnan içinde etnik, dini, mezhepsel anlamda ciddi bölünmüşlük ve ülkenin kuzeyinde de Hizbullah’a büyük tepki var. Kimin nereyi kontrol ettiği belli değil. Bu bağlamda Hizbullah, olası bir çatışmada diğer unsurları harekete geçirebilmek için ‘Lübnan’ın liderliği’ kozunu kullanmak zorunda. İkincisi, Hizbullah bugüne kadar İran’ın desteği ile kendisini iyi örgütledi, yeni yetenekler kazandı. 2006’daki başarısı da olası bir çatışma için motivasyon veriyor. Ancak Hizbullah için risk şu, aynı savaştan İsrail’de önemli dersler çıkardı. 2006’daki hataları tekrar etmeyecek bir İsrail var bugün. Dolayısıyla Hizbullah mevcut duruma odaklanarak angajmana girmeli. Her ne kadar Hizbullah’ın hava savunma sistemlerinde bir kısım yetenekleri olsa da düzenli bir hava gücü yok! Bu sebeple Hizbullah, İsrail ile girilebileceği teknolojik bir çatışmadan büyük zarar görebilir ancak insan odaklı bir kara harekâtında İsrail’e fazla zayiat verebilecek kapasitesi var. Bu çatışmanın sonuçları farklı açılardan acı olacaktır. Bu savaş bir kere başladı mı da kısa vadede bitmeyecektir!”

BAZI DEVLETLER AHLAKİ ZAİFİYET VE EROZYON İÇİNDE

Gazze’de onbinlerce kişiyi katleden İsrail’e 29 Aralık’ta Uluslararası Adalet Divanı’nda “Soykırım” davası açıldı. İsrail’in Lübnan’a olası bir saldırısının uluslararası hukuk çerçevesinde bir yaptırımı olur mu? Soruma Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli şu yanıtı veriyor: “Devletlerin uluslararası hukuku ihlal etmeleri halinde iki sorumlulukları var. Bir, bireysel. İki devletsel. İsrail’in Gazze’de yaptıkları ortada. Bir benzeri yani Lübnan sınırlarının ihlal edilmesi, İsrail’i yine ‘saldırgan’ pozisyonuna sokacaktır. ‘Saldırı’ ağır ihlaldir ve ilk kez İkinci Dünya Savaşı sonrası, Tokyo ve Nürnberg mahkemelerinde ele alınmıştır. Olası bir saldırı uluslararası barış ve güvenliği tehdide sokacağı ve bir ülkenin toprak bütünlüğünü ilhak amacı taşıdığı için Uluslararası Adalet Divanı’na başvurulmalı. İsrail’in, geçmişteki siciline bakılarak, saldırı suçu işleyip işlemediğine doğrudan karar verecek merci ise BM Güvenlik Konseyi’dir. Teamüllere göre İsrail’e ekonomik, askeri ve diplomatik ilişkilerin askıya alınması gibi yaptırımlar uygulanmalı. Ancak devletler bu noktada zafiyet ve erozyon içinde. 2006’da İsrail- Hizbullah çatışmasında İsrail’in orantısız güç uyguladığını kabul eden Avrupa ülkeleri bugün Filistin meselesinde ikircikli tutum sergilemekte. Bir kınama bile yayımlamayan ülkeler var. Dünyada adaletin terazisi yeniden tesis edilmek isteniyorsa bu ahlaki çöküşe izin verilmemeli. Zira, İsrail’in hukuk dışı hedefleri, bölgesel bir çatışmadan çok, devletleri 3. Dünya Savaşı’na sokabilecek nitelikte.”

 

2024-06-28T03:59:21Z dg43tfdfdgfd